"ben ancak dans etmeyi bilen bir tanrıya inanırdım." f. nietzche
gününüz sevinçli geçsin...

13 Ağustos 2013 Salı

GÜLÜMSETEN ÖFKENİN ŞAİRİ/ feridun andaç

Can Yücel 1950'lerde "Yazma" ile başlayan şiir serüvenini çağdaş Türk şiirinin zenginleştirici bir boyutu olarak değerlendirmek gerekiyor.

Onun şiiri kısa bir sürede evrilme gösterir. Bu ilk kitap, bir bakıma, Can Yücel'in kültürel/düşünsel kaynaklarının yansılarını getirir. Ama onun asıl şiir ibresi, bugüne ulaşan soluklu sesi, ilk kez "Sevgi Duvarı" (1973) ile ortaya çıkar. "İkinci Yeni"nin etkin olduğu dönemde yeni, farklı bir ses olarak hemence belirir Can Yücel şiiri.

1960'lar, hapisli yıllar Can Yücel şiirinde bir değişim değil, bir açılım yaratır. Bunu kendisi şöyle dile getirir: "Şairlik patlamam orada (hapisane, F.A.) oldu.

Cepheler açık. Seni bir yere koymuşlar. Seni koyanlar var. Yalın bir çelişki var. Yalın bir çelişkinin içinde bir de insanlarla sıkı-fıkı bir ilişki var hapishanede. Sade siyasiler değil. Gerçi öbür koğuşlarla ilişkiyi kısıtlamışlardı ama, yine de onları izleyebiliyorduk. İşte bu çelişkinin yalınlığı da doğrudan sonuçlar almama yardım etti. Siyasetti, içkiydi, kendimi dağıtacak olanaklar da yoktu. Bundan dolayı yoğun olarak şiirle baş başa kaldım. Yoğun olarak şiir yazmaya başladım ve bunu iş haline getirdim. İki-üç günde bir şiir çıkarıyorum."

Şiiri bu süreçte bir yazma, hayata bakış disiplini haline getiren Can Yücel; bir yüzleşmeyi de yaşar, bence. Toplumla, her kesimden insanla alışverişin sorgulanışıdır bu, biraz da.

"Bir Siyasinin Şiirleri" (1974), Can Yücel şiiri için bir başlangıç noktası olmasa da; bugünkü sesinin, şiirinin renginin/dokusunun izlerini getirir. Bundan böyle, onun şiirinin kulvarı bellidir artık. "Ölüm ve Oğlum" (1976), "Rengahenk" (1982), "Gökyokuş" (1984), "Canfeda" (1986) Can Yücel şiirinin, poetik yolculuğunun/tavrının bütün ögelerini getirir: humour, yergi taşlama, ironi, slogan, devrimci söylem, başkaldırı, sevgi, öfke, "müstehcen"lik, tanıklık, güncellik, tarihsellik, yaşama soluğu, sosyalizme inanç, çeşitleme, renklilik, aykırılık, romantizm, düşünsel öz, uslamlama, imge, biçim ve söz oyunları, mizahi boyut, argo, tumturaklı üslup, tersinlemeler, toplumsal eleştiri, muhalif kimliği...

Can Yücel'in poetikasını oluşturan ögeler, çağdaş Türk şiirine bir zenginlik getirmiştir.

Evet, "çeşitleme"nin şairidir o; sözcükler onun şiirinde bir başka anlam kazanır. Kışkırtıcıdır onun şiiri. O bilinçle, aykırılıkla yazar. Çünkü, onun için şiir:

"bir gerilladır. Dağda dolaşır,
şehirde dolaşır. Vurup kaçar.",
bir öfkedir",
"bir umutsuzluktur",
"bir çalar-saattir",
"bir tanıktır."
Hayata, yaşanılanlara tanıklık ve tavır almadır onun için şiir. Güncelliğinin tarihsel boyutunu da burada aramak gerektiği kanısındayım.

Şiirde belirleyeni, belirleneni iç içe verir. Bir avcı gibi arayışlara düşmez Can Yücel... Hayatın akışı içindeki rastlaşma an'larından, devinimlerden çeker alır şiirsel özü. Sonrasında sözün imbiğinden geçirir. Yani, o; şiiri arayan değil, bulandır. Dünya görüşü bir bakışım an'ında, devinimde şiiri bulmaya yeter. Sonrası sözcüklerin çakışmasına kalıyor.

Can Yücel'in şiiri gökkuşağının renklerini taşır. Başkaldırının rengidir ana renk. Sözcükleri isyan bayrağı gibi dalgalandırır o renk arenasında. Hayatı kuşatan bütün "şey"ler onun şiir evreninde yerini bulur.

Can Yücel, hayatın devinimini dert edinir. Şiirsel bakışımını da devinimler üzerine kurar. Asi, atak, gürül gürül bir sestir onunkisi. Yer yer duygu tonu, duyarlık düzeyinin de yükseldiğini görürüz. Bu anlarda duygu tufanına kapılmış bir Can Yücel vardır: Dünyaya meydan okuyan sesi çocuk masumiyetine bürünür. Ama o içlilikte yine de ataktır. Deyim yerindeyse; sözü gediğine koyar. Gürül gürül yağan yağmur, çakan şimşektir. Bulutlandırır gözleri. Kaçıramazsınız gözlerinizi gözlerinden.

Evet, o; hayata şiirin yedi rengi, o renk deryasıyla oluşan şiirsel gözle bakar. İmlediğim gibi, bu bakışta arayışın değil, bekleyişin tözleri vardır.

Şiiri tasarlamaz. Hayatın akışı ona getirir şiiri. Bir çırpıda yazılmış gibi de görülse; birikimin ağması, yansısı gözlenir hemen. Yansıyanların dönüşme biçimlerinin kurgulanışı, söze, imgeye, şiirsel öze ağışmasında bu vardır. Bir şairin şiirsel/imgesel belleğinin, kendine özgü şiir yapım/üretim bilincinin (atölyesinin) süremini gösterir bu da.

Can Yücel şiiri, işte böylesi bir durakta/yapıda/oylumda yer alır çağdaş şiirimizde.

An'lar, sözler, resimler, görüntüler, gezintiler, zamanın bütün renkleri ve durumları onun şiirinin düşünsel özünü oluşturur aynı zamanda, Çağcıl, öfkeli, asi bir sesle şiirsel öze döndürür her bir kımıldanışı. Bilinçlilik durumları yaratır. Bunu da güçlü bir imgelemle yapar. Türkçe'nin keşfine çıkarız onunla. Dile yeni anlamlar katması, tersinlemelerdeki bilinç ışıltısı; onun, ne denli, yaşamın soluklandığı yerdeki bir şair olduğunu gösterir bize.

Yaşamın diyalektik özü Can Yücel şiirinin çıkış kaynağıdır. Daha doğrusu konusu, izlekleri bu devinim ve çatışmadan doğar. "Söz"e yüklediği anlam ise yeni ve yan anlamlarıyla şiirsel özünü, imge dünyasını oluşturur. Bir anlamda Can Yücel şiirine "protest" şiir de denilebilir.

Aykırıdır, asidir, kışkırtıcıdır onun şiiri. Aynı zamanda bilgece bir bakışın yansımasıdır da. Yaşamı, düşünce tarzı ile örtüşen bir şiir evreni kurar, Can Yücel şiirimizin "Neyzen Tevfik"idir.

Çatışma, değişme, dönüşme odaklarında var olur onun şiiri, gülümseten öfkeyi barındırır. Can Yücel şiiri, "dünyaya gelmiş en iyi haberdir". Okudukça neden,niçin yazdı diye sorarak-düşünürsünüz.

Nasıl mı? İşte onun şiirinin yediveren gülnamesi de buradadır. Her dem yeniden okudukça yenileşme, çağıltılı bir ses duyarsınız. Hayatın nabzını dinlersiniz. İşte o an bilin ki; Can Yücel şiirinin yedi rengi kuşatmıştır sizi.

Yaşamın arka planında olup bitenleri "yeniden görmek/yeniden göstermek için", o; şiirin barometresini hep yüksek tutar. Alanlara alanlara yürür; şiirin kalbine yani öfkenin, umutsuzluğun, tanıklığın, gerillanın... Onun öfkesi de, sevinci de, sevgisi de, acısı da şiirinin rengine yansır. Sözcüklerle ağışarak kurulan renklerin başkalaşımını en çok Can Yücel şiirinde buluruz. Onun ironisi de, yergi ve taşlaması da bu başkalaşım çizgisi üzerine kurulur. Evet, Can Yücel şiiri aykırıdır. Aykırılıkları, sevgisizlikleri, tarümar olmuşlukları, yitimleri, umutları, sevinçleri göstermek için aykırıdır. Bazen sesi bir tenor gibidir, bazen de basbaritondur. Esen yelin fırtınaya dönüşme durumudur, bazen.

İmlediğim gibi, "çeşitleme"nin şairidir Can Yücel. Sözcükler onun şiirinde bir başka anlam, boyut kazanır. Adeta seslerin rengini buluruz onda.

Ses ve ritm. Onun bu renk ahenginin, onun deyimiyle "rengahenk"inin serdümencisidir adeta.

Can Yücel şiiri kılavuz istemez. Çünkü o şiirimizin ilk ve tek kılavuzsuz kaptanıdır: Derya denizlerde özgürce dolaşır durur. Ne bir liman ister, ne de barınak. "Dalgalarla dalga" geçe geçe yedi deryaya ulaşır. Yeryüzünün yedi rengini verir şiire. Onun duygu teline dokundukça, hâlâ şiir yazdığını, şiirle hayatı soluduğunu görürsünüz.

Şiirin güneşine, göğün yedi rengine onun bu tok, duru, içli sesiyle ulaşırız:

"Ben senden öğrendim deniz yazmayı
Elimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
Okula gidiyor öğretmenim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere
Bir ada var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımda
Senle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrüm
Değince güneşine."

(Akdeniz Yaraşıyor Sana" / Sevgi Duvarı)

Akdeniz'in bu güzel, anlamlı, yürekli sesini sevgiyle, coşkuyla kucaklayalım. O her dem yanıbaşımızda, omuz omuza bizimle, her dem soluğumuzu ısıtacak, yönümüzü ışıtacaktır.


cumhuriyet kitap. 03 EYLÜL 1998

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder