"ben ancak dans etmeyi bilen bir tanrıya inanırdım." f. nietzche
gününüz sevinçli geçsin...

7 Ağustos 2013 Çarşamba

“Aman ona dokunma!..”/ bir bektaşi fıkrası

Bektaşi Babası’nı kahvede pineklerken görenler koluna girmişler:
- Haydi camiye!..
Bizimki zora dayanamamış, camiye girip oturmuş, dinlemeye başlamış; kürsüdeki Hoca konuşuyormuş:
- Her kim fukaraya ne sadaka verirse, Allah ona yüz mislini ihsan eder!..
Bektaşi hemen eve koşmuş, bir köşede sakladığı yüz lirayı çıkarıp yoksullara dağıtmış; ama, az sonra işin farkına varan karısı ‘Senden hayır yok’ diye Baba Erenler’i pataklayıp, sokağa atmış...

Bektaşi yola koyulmuş, kasabadan uzaklaşıp bir kırlık yerde yükselen koca bir meşenin altına oturmuş, olanları düşünmeye başlamışken uzaktan kopup gelen bir atlıyı görünce ‘ne olur, ne olmaz’ diye ağaca tırmanıp yapraklar arasına saklanmış...

Atlı -rastlantı bu ya- bir Alevi imiş, ağacın altına yayılıp heybesini açmış, mis gibi bir taze somun çıkarıp parçalamış...
Birinci parçaya ‘Bu Ebubekir’ demiş, ikinci parçaya ‘Bu Osman’, üçüncü parçaya ‘Bu Ömer’, dördüncüsüne ‘Bu Muhammet’, beşinci parçaya ‘Bu da Allah’ dedikten sonra ilk üçüne sormuş:
- Ulan, sizler neden Ali’nin hakkını yediniz?..

Birer birer hepsini gövdeye indirdikten sonra sıra Hazreti Muhammet’e gelmiş:
- Sen neden olacakları önceden sezip tedbir almadın?..

Alevi, somunun dördüncü parçasını da yemesinin ardından beşinciye dönerek:
- Hey büyük Allah’ım, demiş, kudretine payan yoktur, sen her şeye kadirsin, her şeyi evvelinden âhirine biliyordun, öyleyse ben seni yemiyeyim de kimi yiyeyim?..

Ağacın tepesindeki aç biilaç Bektaşi yutkunarak olayı izlerken sıra son parçaya gelince bağırmış:
- Aman ona dokunma!..

Yukardan gelen sesi duyan Alevi, ödü koptuğundan, olduğu yere yığılmış...

Bektaşi bakmış ki adam sizlere ömür, aşağı inip heybesini karıştırınca bir kese de altın bulunca, ellerini gökyüzüne kaldırmış:
- Kurban olduğum, demiş, sözünü fazlasıyla tuttun, ama, itiraf et ki ben olmasam bu herif de seni yiyecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder